8 Nisan 2012 Pazar

Canlılar ve Enerji ilişkileri

KONULAR;
  1. Besin zinciri ve enerji akışı
  2. Madde döngüleri
  3. Enerji kaynakları ve Geri döüşüm

                                           Besin zinciri ve enerji akışı




Yukarıdaki resimden neler anlıyorsunuz? Sizce bir türün yok olması diğer hayvanları nasıl etkiler?

          Besin zinciri ekosistemdeki canlılardan birinin diğerini besin olarak alması sonucu oluşan bir zincirleme olaydır. Üretici ve tüketici canlılar arasında bir zincirin halkaları şeklindeki beslenme ilişkisine besin zinciri denir.
          Bütün canlıların kullandığı enerjinin temel kaynağı güneş enerjisi olup besin zinciri bu enerjinin canlıdan canlıya aktarılmasını sağlar. Bitkiler tarafından üretilen enerji önce ot oburlara oradan da etoburlara geçer. Doğada var olan enerji, beslenme ilişkileri ve diğer ekolojik ilişkilerle, biçim ve yer değiştirerek sürekli yenilenir, asla kaybolmaz. Besin zincirleri fotosentez yapılmasıyla başlar ve artıkların çürütülmesiyle biter.



           Besin piramidinin her basamağını farklı canlılardan oluşmuştur.İlk basamağı üreticiler oluşturmaktadır.Üreticiler kendi besinlerini kendileri üretebilen canlılardır.Şimdi onların bu işlemi nasıl gerçekleştirdiğini görelim;

Bitkiler besinlerini kendileri üretmek zorundadır. Bu nedenle yapraklarındaki klorofil aracılığı ile güneş ışığını toplarlar. Toplanan güneş ışığı kimyasal enerjiye dönüştürülerek, genelde nişasta olarak depolanır ve gelişmek, büyümek için yakıt olarak kullanılır. Bitki güneşten aldığı ışık enerjisi ile karbondioksit ve sudan yararlanarak zengin içerikli bir besin olan glikoz (şeker) elde etmektedir. Besin elde etme adına gerçekleşen bütün bu kimyasal süreç Fotosentez olarak ifade edilir. Fotosentez için en temel şart, ışık ve ısı dır.Bitkiler ışık olmadan asla yaşayamazlar...


 Bitkilerin yeşil renkli kısımlarındaki hücrelerde kloroplastlar bulunur. kloroplast bitki hücresinde besin üretiminden sorumludur.Klorofiller ise kloroplastlar içinde bulunur. Yeşil renklidirler. Fotosentez klorofilde gerçekleşir.Burada topraktaki su ve havadaki karbondioksit kullanılarak glikoz ve oksijenin oluşması sağlanır.








Fotosentez olayı sadece bitkilerde görülmez.Algler ve fotosentez yapan bakteriler de (ör: siyanobakteriler) kendi besinlerini kendi üretebilen canlılardır.Üreticiler fotosentez yaparak yeryüzündeki diğer tüm canlıların besin ve enerji ihtiyacını karşilar.



ETKİNLİK;

Annelerimiz neden hep saksıları cam kenarına koyarlar??

Evet, artık bunun nedenini biliyoruz. Bitkiler için ışık çok önemlidir. Çünkü bitkiler fotosentezi ışıkla yapabilmektedir. Eğer istersen bunu kendin bir deneylede gözlemleyebilirsin,.Tek yapman gereken bir bitkiyi güneşe koyup bazı yapraklarını aliminyum folyoyla kapatman ve güneş ışığı almalarını engellemen bir süre sonra göreceksin ki ışık alamayan kısımlar solacak ışık alan kısım ise fotosentez yaparak yaşamına devam edecekler.

ETKİNLİK;

Eğer bitkinin fotosentez yapıp yapmadığını merak ediyorsan bu deneyi yapabilirsinn!
Tek yapman gereken bitkine iyot çözeltisi damlatmak.Çünkü iyot çözeltisi nişasta ayracıdır. Eğer nişasta varsa mavi-mor bir renk olur.Eğer bitkin fotosentez yapıyorsa glikoz üretecektir ve bu glikozlar birleşerek nişasta halinde bitkinde depolanacaktır.İyot çözeltisini damlatınca da mavi-mor rengini alacaktır.







Fotosentezin Önemi
Yeryüzünde tüm canlıların kullandığı enerjinin kaynağı Güneş'tir. Güneş enerjisinin bitkilerce kullanımı fotosentezle olur. Fotosentezle bitkilerde depolanan enerji, kimyasal enerjidir ve bütün canlıların da enerji kay­nağıdır. Bu nedenle hayatın devamı yeşil bitkilere bağlıdır. Çünkü yeryüzünde oksijen ve besin üreten bitkiler ile bunları tüketen diğer canlılar arasında karşılıklı madde ve enerji alış verişine dayanan bir düzen kurulmuştur. Bu düzenin devam ettirilmesi, doğanın ve çevrenin korunmasına bağlıdır. Tüketiciler yaşamlarını sürdürebilmek için yeşil bitkilerin yapmış olduğu organik besin maddelerine ihtiyaç duyar. Bu nedenle fotosentez olayı olmasaydı yaşam da olmazdı.
Görüldüğü gibi fotosentez ile solunum arasında mükemmel bir denge vardır Bu denge ile ha­vadaki karbon dioksit ve oksijen oranı değişmez. Çünkü tüketiciler solunum yolu ile ne kadar oksijen tüketiyor­larsa aynı şekilde fotosentez yapan bitkiler de o kadar oksijen üretir.
Mevsimlere göre bitkilerin yaşam etkinliklerinde değişiklikler gözlenir Meyvelerini olgun­laştıran ve yapraklarını döken bitkilerin yaşam etkinlikleri yavaşlar. Bitkilerin yaşam etkinliklerinin azalması son­baharda başlar, kış mevsiminin bitimine kadar devam eder. Bu süre içinde koşullar elverişli olmadığı için bitki­ler fotosentez yapamaz. Çam, ardıç, sedir, köknar gibi yapraklarının tamamını dökmeyen bitkiler de kışın fotosentez yapamaz. Çünkü fotosentez olayı sadece yaprağa bağlı değildir. Sıcaklık, nem, güneş ışığı gibi etmenlerin de uygun olma­sı gerekir.
İlkbaharla birlikte ısı, nem, güneş ışığı, toprağın havalanması gibi unsurlarla ortam elverişli hâle gelir. Bit-kiler yeniden yaşam etkinliklerini artırarak tomurcuklanır, yaprak oluşturur ve çiçek açar. Böylece büyüme ve gelişmeleri devam eder. Bitkiler, klorofil sayesinde güneş enerjisini kullanabileceği enerji biçimine dönüşt
ürür. Bu enerji ile besinini sentezler, açığa çıkan oksijeni de havaya verir.

Üreticilerin çok önemli olduğunu öğrendik çünkü; hem kendi besinlerini hem de diğer canlıların besin ihtiyacını karşılamak için fotosentez yapıyorlardı.Ama öğrendiklerimize göre fotesentez için ışık gerekliydi.O zaman güneş batınca bütün bitkilerin ölmesi gerekirdi.Peki bu nasıl oluyor?
OKSİJENLİ SOLUNUM;
Canlılar yaşamlarını sürdürebilmek için enerjiye ihtiyaç duyar. Enerji ancak besin maddelerinden karşılanabilir. Canlıların aldıkları besin maddelerini oksijen kullanarak veya oksijen kullanmadan enerji elde etmesine solunum denir. Solunumda, alınan basit şeker (glikoz) hücre içerisinde parçalanır ve bunun sonucunda enerji, karbondioksit ve su oluşur. Bazı canlılar glikozu oksijen kullanarak parçalar ki bu olaya oksijenli solunum denir. Oksijenli solunum olayı hücrelerde mitokondri de gerçekleşir.
Bitkiler de canlı olduğuna göre onlar da solunum yaparlar. Solunum hem gece hem gündüz yapılır. Fotosentez ise sadece ışık varlığında (bu sadece gündüz olarak da ifade edilebilir) yapılır.

 

          Solunum yapılıyor ve enerji üretiliyor... Peki, elde edilen enerji hücrelerde nasıl kullanılıyor?
Yaşamsal faaliyetlerimiz için gerekli olan enerji solunumda açığa çıkar. Açığa çıkan bu enerji ATP(adenozintrifosfat) molekülünde saklanır. Bir ATP molekülünde adenin organik bazı ve üç fosfat grubu(fosforik asit molekülü) vardır. Bu fosfat grupların arasındaki bağların kopmasıyla enerji açığa çıkar. Bu enerji canlıların beslenmesini, konuşmasını, koşmasını kısaca yaşamının devam etmesini sağlayan enerjidir. Bitkiler ise büyüme, besin maddelerini farklı organlara taşıma ve ışığa yönelme gibi faaliyetlerini gerçekleştirirken enerji kullanırlar.
Aşağıda ATP molekülünün yapısı gösterilmektedir.




Bazı canlılar solunumlarında (yani glikozu parçalarken) oksijen kullanmazlar. Oksijen kullanılmadan besinlerdeki kimyasal bağ enerjisinin ATP enerjisine dönüştürülmesi olayına oksijensiz solunum denir. (Oksijensiz solunumun diğer isimleri = mayalanma = fermantasyon) Bir çok bakteri, maya mantarları, memeli hayvanların çizgili kas hücreleri ( O2siz durumda) oksijensiz solunum yapar.

* Günlük hayatımızda oksijensiz solunumun görüldüğü olaylara örnekler:
●Peynir, yoğurt, turşu, soya sosu, ekmek yapımında bazı bakteri ve mantarların oksijensiz solunum yapmalarından faydalanılır.

●Ağır ve uzun egzersizler yaptığımızda çizgili kaslarımız oksijeni yeterli alamaz. Bu anlarda kas hücreleri oksijensiz solum yapar. Bunun sonucunda kaslarda yorgunluk hissi veren bir tür asit birikir. Kas hücreleri normal temposuna geçtiğinde bu hücreler yeniden oksijenli solunum yapmaya devam eder.

Oksijensiz solunum, oksijenli solunuma göre daha kısa ve hızlı gerçekleşen bir olaydır. Bir glikozdan oksijenli solunum sonucunda 38 ATP oluşurken, oksijensiz solunumda 2 ATP oluşur. Bu nedenle oksijenli solunum sonucunda oluşan enerji, oksijensiz solunumda oluşan enerjiye oranla daha fazladır.


Fotosentez ve Solunum Arasındaki İlişki;

Bu iki olay birbirinin tersi gibidir.





MADDE DÖNGÜLERİ

Doğadaki su döngüsü;

Su, bazı doğal kuvvetler ve hava hareketleriyle atmosfer ile yer yüzündeki karalar ve sular arasında sistemli bir şekilde hareket etmektedir.Buna su döngüsü veya hidrolojik dolaşım denir.
Güneş enerjisinin ısıtmasıyla ,çeşitli kaynaklardan atmosfere çıkan su buharı;yağmur,kar,dolu gibi yağış biçimleriyle yeniden yer yüzüne döner.Bu suyun bir miktarı yer altı sularına karışırken,daha büyük bir kısmı,göl ve deniz gibi kaynaklarda birikir.Su döngüsü de,
öteki tüm döngüler gibi süreklidir.Bitkiler de terleme ile su döngü-
süne katılır.



Yer yüzündeki bütün sular,su döngüsüne katılmaktadır.Yani,de-
nizlerden buharlaşan su,yağış olarak yer yüzüne dönmekte,bir kısmı yüzeysel sularda birikip ,bir kısmı da yer altı sularına karışmaktadır. Yer altı sularının son toplanma yeri ise deniz ve okyanuslardır.Burada toplanan sular,su döngüsüne devam eder(uzun su devri).Deniz ve okyanuslardan buharlaşan suyun karalara geçmeden tekrar yağmur,kar,dolu, biçiminde deniz ve okyanuslara geçmesine kısa su devri denir.
Buharlaşma ve terleme yoluyla yükselen su,bulutlarda yoğunla-
şır.Bunun sonunda da yağış oluşur.Yağış olarak geri dönen suyun bir kısmı yüzey sularında (göl ve denizlerde) depo edilir.Diğer kısmı yer altı sularına karışır.Toprağa giren su , yer altı suyu olarak tekrar denizlere akar.Bu şekilde su döngüsü tamamlanmış olur.








Karbon ve oksijen döngüsü;

Havada oksijen ve karbon elementleri O2 ve CO2 şeklinde bulunur Bitkiler fotosentez sırasında CO2 gazını alıp (fotosentez ile) besin ve O2 üretir Bitkiler (üreticiler) dışındaki canlılar besin yiyerek karbon ihtiyaçlarını karşılar O2’li solunum yapan canlılar ortamdaki O2’i alır ve ortama CO2 verirler Milyonlarca yıl önce yaşamış ve ölmüş bitki ve havyaların cesetleri toprak altında fosilleşerek fosil yakıtları (kömür, petrol, doğalgaz vb) oluşturur Fosil yakıtların yanma tepkimesinden çıkan CO2 de atmosfere dağıtılır Yani havanın CO2 miktarını azaltan olay fotosentez, arttıran olay ise yanma tepkimeleri ve solunumdur
Azot döngüsü;

Havada en fazla bulunan gaz azot gazıdır Azot öncelikli olarak protein ve nükleik asitlerin yapısında bulunur Bitki ve hayvanlar azot ihtiyacını direkt havadan karşılayamazlar Havadaki azot yıldırım ve şimşek gibi hava olayları sırasında su ile birleşip toprağa bağlanır Ayrıca baklagillerin köklerinde yaşayan azot bağlayıcı bakteriler havanın serbest azotunu toprağa bağlayabilir
Bitkiler azotu topraktan, otçullar ise azotlu bitkilerden karşılar Etçiller de otçullar ile beslenerek azot ihtiyacını karşılar Bitki ve hayvanların artık ve cesetleri ayrıştırıcı bakteriler tarafından çürütülür ve amonyağa dönüştürülür Toprakta bulunan bazı bakteriler amonyağı bitkilerin kullanabileceği azot tuzlarına dönüştürür Bazı bakteriler ise topraktaki fazla azotun havaya tekrar aktarımını sağlar



Enerji kaynakları ve Geri dönüşüm

Günlük yaşantımızın her anında ihtiyacımız olan enerjiyi bize enerji kaynakları sağlar. Yenilenebilir ve yenilenemez enerji kaynakları olmak üzere enerji kaynaklarımızı ikiye ayırabiliriz.

A. Yenilenemez Enerji Kaynakları:

 Fosil yakıtlar ve radyoaktif elementler yenilenemez enerji kaynaklarıdır. Bu kaynakların bu şekilde isim almalarının nedeni kullandıkça bitmeleri ve yenilerinin gelmesinin çok uzun sürmesidir.



1. Fosil yakıtlar:






Kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtlar en çok termik santrallerde elektrik enerjisi üretmek için kullanılmaktadır. Günlük hayatta kullandığımız benzin, mazot, LPG, plastik, naftalin, boya, teflon gibi maddeler petrol kaynaklıdır. Kömür, petrol, doğalgaz gibi binlerce yılda oluşmuş fosil yakıtlar insanlığın gelişmesi ile hızla azalırken atıkları ile hava su ve toprak kirliliğine yol açar. Fosil yakıtlardaki karbon yanma tepkimeleri ile atmosferde CO2 ve CO bileşiklerinin birikmesine neden olur. Bu gazların havada çok fazla birikmesi sera etkisine ve küresel ısınmaya neden olması açısından oldukça tehlikelidir.

2. Nükleer Enerji:





Uranyum, plütonyum gibi radyoaktif elementlerin çekirdeklerindeki proton ve nötronları tutan enerjinin ortaya çıkarılması esasına dayanır. Dünyadaki elektriğin %20 si nükleer santrallerde üretilir. Nükleer santraller Dünyanı pek çok yerinde bulunmasının yanında atmosferin kirlenmesine sebep olur. Nükleer enerji santrallerinde elektrik ucuzdur fakat santralin maliyeti oldukça pahalıdır.



B. Yenilenebilir Enerji Kaynakları:






Yenilenebilir enerji gücünü güneşten alan ve hiç tükenmeyeceği düşünülen ve çevreye zara vermeyen enerji kaynakları yenilenebilir enerji kaynaklarıdır.


1. Hidroelektrik Enerji:





Nehirlere kurulan barajlar sayesinde suyun hareketinden yararlanarak elektrik üretilir. Bu üretim şu şekilde gerçekleşir: akarsuyun önü kesilir ve bir baraj gölü oluşturulur. Böylece suyun yüksekliği artırılarak potansiyel enerji kazanması sağlanır. Suyun potansiyel enerjisinden yararlanarak elektrik üretilir. Dünya enerjisinin % 20 si hidroelektrik santrallerde üretilir.


2. Jeotermal Enerji:




Latincede “jeo=yer”, “termal=ısı” anlamındadır. Yeraltında magmada artan sıcaklık ile yeraltı sıcak sularından ve buhardan yararlanılarak elde edilir. Elektrik üretimi de jeotermal buharın gücü ile üretilebilir. Eski çağlardan günümüze jeotermal enerjinin ilk kullanım alanı kaplıcalardır. Jeotermal enerji ayrıca konutların ve seraların ısıtılmasını, dokuma sanayisi, konservecilik gibi birçok alanda yaralanılır. Jeotermal enerji kullanımı çevreye ve atmosfere atık madde verilmesine sebep olmaz.

3. Güneş Enerjisi:
Güneş diğer yenilenebilir enerji kaynaklarının da temelini oluşturur. Dünyadaki hayatın temel enerji kaynağı da güneştir. Güneş pilleri ışık enerjisini soğurarak elektrik enerjisine dönüştürür. Uzaya fırlatılan uydular ihtiyaç duydukları elektrik enerjisini güneş panellerindeki güneş pillerinden oluşturur. Güneş’in Dünya'ya gönderdiği bir günlük enerji, tüm insanlığın bir gün boyunca ihtiyaç duyacağı enerjinin neredeyse on bin katıdır.

4. Rüzgâr Enerjisi:
Rüzgârın hareket enerjisinden geçmişte yel değirmenleri ile yararlanılırdı, günümüzde ise rüzgâr jeneratörleri ile elektrik enerjisi üretilmektedir. Bir rüzgâr jeneratörü bir evin, okulun hatta bir köyün elektrik enerjisini karşılayabilir.

5. Biyokütle( Bitki ve hayvan atıkları) Enerjisi:
Bitki ve hayvan atıklarından yararlanılarak elde edilen enerjiye biyokütle enerjisi denir. Örneğin çiftlik hayvanlarını dışkıları, ekinler, ölü ağaçlar, odun parçaları, talaş vb. maddelerden enerji elde edilir. Hayvan atıklarından biyogaz ve bitkilerden elde edilen biyodizel bu yöntemin uygulamalarından biridir. Peki, bu yöntemle nasıl enerji elde edilir?
Enerji elde edilecek atık maddeler güç santraline getirilir. Burada santralin çukuruna boşaltılarak yakılır. Bu yanma sonucu ortaya çıkan gazlar çeşitli işlemlerden geçirilerek elektrik enerjisi elde etmek için kullanılır. Bir diğer yol ise; atık ve kalıntıları bekletme tankları denilen özel ortamlarda çürümeye bırakmaktır. Bu tanklarda zamanla çürüyen maddelerden metan gazı çıkar. Bu gaz toplanarak ısıtma amaçlı kullanılır. Aynı yöntem hayvanların dışkılarında da kullanılır.


Günümüzde dünya enerji üretiminde öncelikli kaynaklar petrol, doğlagaz ve kömür gibi yenilenemeyen enerji kaynaklarıdır. Özellikle doğalgazın çevreyi daha az kirletmesinden dolayı enerji üretimindeki payı gün geçtikçe artmaktadır. Yukarıdaki grafikte görüldüğü üzere, dünyanın en çok kullanılan enerji kaynağı petroldür. İkinci sırada kullanımı gittikçe azalan maden kömürü ve üçündü sırada üretim ve tüketimi hızla artan doğalgaz bulunmaktadır. Her dönem belirli bir enerji kaynağı önem kazanmıştır. Kömürün yerini zamanla petrol almış ve sonraki yıllarda doğalgaz önem kazanmıştır. Önümüzdeki yıllarda ise alternatif enerji kaynakları değer kazanacaktır.



GERİ DÖNÜŞÜM



Yeniden değerlendirilme imkanı olan atıkların çeşitli fiziksel ve/veya kimyasal işlemlerden geçirilerek ikincil hammaddeye dönüştürülerek tekrar üretim sürecine dahil edilmesine geri dönüşüm denir. Diğer bir tanımlamayla herhangi bir şekilde kullanılarak kullanım dışı kalan geri dönüştürülebilir atık malzemelerin çeşitli geri dönüşüm yöntemleri ile hammadde olarak tekrar imalat süreçlerine kazandırılması olarak tanımlanabilir. Tabii kaynakların sonsuz olmadığı, dikkatlice kullanılmadığı takdirde bir gün bu doğal kaynakların tükeneceği aıldan çıkarılmamalıdır. Bu durumu farkına varan ülke ve üreticiler kaynak israfını önlemek ve ortaya çıkabilecek enerji krizleri ile başdebilmek için atıkların geri kazanılması ve tekrar kullanılması için çeşitli yöntemler aramış ve geliştirmişlerdir. Kalkınma çabasında olan ve ekonomik zorluklarla karşı karşıya bulunan gelişmekte olan ülkelerin de tabii kaynaklarından uzun vadede ve maksimum bir şekilde faydalanabilmeleri için atık israfına son vermeleri, ekonomik değeri olan maddeleri geri kazanma ve tekrar kullanma yöntemlerini uygulamaları gerekmektedir. Geri dönüşümde amac; kaynakların luzumsuz kullanılmasını önlemek ve atıkların kaynağında ayrıştırılması ile birlikte atık çöp miktarının azaltılması olarak düşünülmelidir. Demir, çelik, bakır, kurşun, kağıt, plastik, kauçuk, cam, elektronik atıklar gibi maddelerin geri kazanılması ve tekrar kullanılması, tabii kaynakların tükenmesini önleyecektir. Bu durum; ülkelerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ithal edilen hurda malzemeye ödenen döviz miktarını da azaltacak, kullanılan enerjiden büyük ölçüde tasarruf sağlayacaktır. Örneğin kullanılmış kağıdın tekrar kağıt imalatında kullanılması hava kirliliğini %74-94, su kirliliğini %35, su kullanımını %45 azaltığı ve bir ton atık kağıdın kağıt hamuruna katılmasıyla 8 ağacın kesilmesi önlenebilmektedir.


1.Doğal kaynaklarımızın korunmasını sağlar.
2.Enerji tasarrufu sağlamamıza yardım eder.
3.Atık miktarını azaltarak çöp işlemlerinde kolaylık sağlar.
4.Geri dönüşüm geleceğe ve ekonomiye yatırım yapmamıza yardımcı olur.


Geri Dönüşebilen Maddeler ; Demir • Çelik • Bakır • Aliminyum • Kurşun • Piller • Kağıt • Plastik • Kauçuk • Cam • Motor yağları • Atık yağlar • Akümülatörler • Araç lastikleri • Beton • Röntgen filmleri • Elektronik atıklar • Organik atıklar

slaytı görmek için tıklayınız..


KAYNAKÇA;







14 Mart 2012 Çarşamba

mitoz bölünme



MİTOZ BÖLÜNME
Mitoz bölünmenin baslangicini saptamak olanaksizdir. Fakat hücrede bazi degisiklikler olur; hücre içerigi jel haline geçer, metabolizma durur, çekirdegin hacmi hizla büyür. Kromatid iplikleri belirginlesir ve boyanmaya baslar. G2 evresinin tamamlanmasi, kromozomlarin türlere özgü sekil ve sayiyi kazanmasiyla mitoz bölünmeye geçilir. Isik mikroskobunda kromozomlar artik rahatlikla görülebilir. Bu süre yaklasik bir saat sürer. Bu evredeki hücreler küre seklindedir ve etrafindaki cisimlere kuvvetle baglanmamistir. Mitoz bölünme; profaz, metafaz, anafaz ve telofaz diye dört evreye ayrilir.









Profaz

Baslangicinda çekirdek içinde ince uzun kromatid iplikleri halinde görünen kromozomlar, yavas yavas helozon seklinde kivrilarak kalinlasmaya baslar ve görülebilir duruma geçer. kalinlasma ve kisalma anafaza kadar devam edebilir. Bu arada es kromozomlar birbirlerinden fark edilemeycek kadar sikica baglidirlar. Bu evrede birbirine sentromerlerle baglanmis olarak duran kromozomlarin her birine kromatid denir. Sentrozomlar ayrilarak her biri bir kutba gitmeye baslar ve aralarinda ig iplikleri olusur. Profazin sonuna dogru ig iplikleri ile kromozomlar arasinda baglanti kurulurken, sentrozomlardan hücre zarina uzanan ig iplikleri de olusur ve çekirdek zari eriyerek kaybolur, kromozomlar sitoplazma içerisine dagilir.







Metafaz

Kromozomlar çok kere bir çember gibi, bazen de karisik olarak ekvatoral düzlem üzerinde dizilirler. Genellikle küçük kromozomlar merkezde, büyükler çevrededir. Dizilis türlere özgü bir özellik gösterir. Kromozomlar esit olarak kutuplara çekileceginden, ortada belirli bir denge kurulana kadar beklenilir.
Profaz 30-60 dakika sürmesine karsilik, metefaz ancak 2-6 dakika sürer. her bir kromozomun sentromeri belirgin olarak ikiye bölünür ve kromatidler tam olarak birbirinden ayrilir.






Anafaz
 
Ekvatoral düzlemdeki kardes kromozomlar kutuplara bu evrede tasinirlar. Kasilma özelligi olan sentrozomlarin ig iplikleri sayesinde kromozomlarin yarisi bir kutba, diger yarisi öbür kutba gider. Kromozomlarin kutuplara ulasmasiyla bu evre sona erer. Bitki hücrelerinde sentrozom bulunmadigi için kromozomlarin tasinmasi sitoplazma hareketleriyle ve sitoplazma kökenli ig iplikl



 

Telofaz

Kromozomlar daha az boyanmaya baslar. Çekirdek zari yavas yavas olusur. Kromozomlar uzayip incelmeye baslar. Bölünme açisindan çekirdek dinlenmeye geçerken, hücre metabolizmasi aktif hale geçer. Bu evrenin olusumu sürerken bir yandan da sitoplazma bogum yapmaya baslar. Ig ipliklerine dik olarak bogumlanan sitoplazmanin o bölgede jel hale geçerek iki ogul hücrenin stoplazmasini ayirdigini ileri süren görüslerde vardir. Stoplazmanin bogumlanarak ayrilmasi sürecine sitokinez denir. Telofazin baslangicindan iki yeni hücrenin olustugu ana kadar geçen süre 30-60 dakikadir.